Гъэтхапэм и 14-р — адыгабзэмрэ тхыбзэмрэ я Маф тышъуфэгушIо! (14 Mart Adıgece ve Yazım Dili Günümüz Kutlu Olsun!)
Adıge Cumhuriyetleri tarafından ilk olarak 2000 yılında kutlanmaya başlayan bu özel gün 21.nci kez kutlanırken, Ashamafe Davut ve Nikolay Yakovlev’in birlikte hazırladığı ve 1938 de resmen kabul edilen ve bugün halen kullandığımız alfabe de 83 yaşına ulaştı. Bunca zaman içerisinde emek verilen ve bugünün Adıge literatürünü oluşturan yazılı eserlerin büyük bölümünü bu alfabeye borçluyuz.
Adıgeler bu alfabe öncesinde de yazı dili oluşturmak için çeşitli çalışmalar yapmışlardı. Arap alfabesi, Latin alfabesi, Kiril alfabesi gibi birbirinden çok farklı alfabeler ile yaptıkları çalışmalar, neredeyse bir asıra yakın sürdü. Sonunda Ashamafe Davut ve Nikolay Yakovlev tarafından hazırlanan bugünkü alfabenin 1938 yılında kabul edilmesiyle Adıge dili standart bir alfabeye kavuşmuş oldu.
Birçok yazar, şair, bilim insanı, tarihçi vb. yetiştiren Adıgelerin, yazılı edebiyata geçişleri çok yakın bir tarihte olmasına rağmen, zengin bir literatür oluşturduklarını görüyoruz.
Ancak ne yazık ki, dünyada dağınık olarak yaşamak zorunda kalmış Adıgeler olarak yeterince kullanamadığımız Adıge dili, 2010 yılında UNESCO’nun yayınladığı kaybolmaya yüz tutmuş diller atlasında “savunmasız” olarak sınıflandırılmıştı. Bu haberin yayılması ile birlikte, öncesinde derneklerimizde yapılmaya çalışılan ama kısıtlı imkanlar nedeniyle verimli olmayan Adıgece öğretme çabaları, Devletimizin de desteği ile bugün üniversitelerde lisans ve lisans üstü derecelerde eğitim-öğretim seviyesine ulaştı. Bugün Türkiye’de Lisans ve Yüksek Lisans seviyesinde mezunlar vermiş ve doktora öğrencileri bulunan Düzce Üniversitesinin yanı sıra Erciyes Üniversitesinde de lisans düzeyinde eğitim öğretime devam ediliyor.
Artık yalnızca anavatanda değil diasporada da Adıge dili için yetişen, çalışan, bilimsel çalışmalarla ışığında dilin geniş kitlelere ulaşmasına katkı sağlayan insanlarımız var. Üniversitelerden mezun olan gençlerimiz Halk Eğitim Merkezleri ve/veya derneklerimiz aracılığı ile hem çocuklara hem de yetişkinlere yönelik kurslar düzenliyorlar. Üstelik 2020 yılında bütün dünya ile birlikte bizi de evlere kilitleyen Covid-19’a rağmen internet üzerinden çevrimiçi kurslarla çalışmalara devam etmekteler.
Elbette bütün bu haberler bizler için umut ışığı ama peki bu dilin yok olmaması için yeterli mi? Maalesef hayır. Çünkü bu dili günlük hayatımızda iletişim dili olarak kullanmadığımız sürece bu dil tehlike altında olmaya devam edecek veya bir gün tamamen kaybedeceğiz.
Birbirimize mesaj yazarken, eposta gönderirken, bayram, özel gün kutlamalarımızda Adıgece yazmak birinci önceliğimiz olmadığı müddetçe kaybetmeye mahkumuz. Bir araya geldiğimizde bir konuyu konuşurken veya bir haberi paylaşırken ya Türkçe, Rusça, İngilizce, Almanca, Arapça gibi içinde yaşadığımız toplumların dillerinin kelimelerini karıştırıyoruz veya Adıgece başladığımız cümlenin devamını bu dillerde bitiriyoruz. Artık bu öyle bir alışkanlık haline gelmiş ki, çocukken Adıgeceden başka dil bilmeyen birçok yetişkinimiz, kelimelerin yarısını Adıgece yarısını Türkçe söylediklerinin farkında bile değiller. Örneğin “… yi’uağ-mış” (ыӏогъагъ[ı’oeğağ]: söylemiş) gibi ifadeler kimsenin kulağını rahatsız etmiyor. Sayıları bilsek bile bir sayı veya tarih söz konusu olduğunda hemen Adıgeceden kopabiliyoruz. Halbuki dili iyi bilenler, bu dilde düşünerek ve söylediğine dikkat ederek konuşmaya, yazmaya özen göstermeli ki, daha az bilenler onlar ile konuşurken kendisini geliştirebilsin. Konuşurken, Adıgecesini bildiği halde haftanın günlerini, sayıları, ayları, mevsimleri Türkçe söyleyenler aslında farkında olmadan bu dilin kaybolmasına katkı sağlıyorlar.
Aynı zamanda Adıgece bilenlerin okur yazar olmaları da çok önemli. Eğer yazım dilini kullanmaz isek nasıl bu dilde mesaj gönderebilir veya blog sayfamızda düşüncelerimizi bu dilde yazabiliriz? Dili konuşabilen herkes mevcut teknolojik imkanlar sayesinde, biraz bireysel çaba göstererek çok rahat okuma yazma öğrenebilir.
Adıgece ile ilgili yıllardır tartışılan konular, önümüzde yüksek ve tırmanması zor bir merdiven gibi sıralanırken asıl ihtiyaçlarımızı ve sorunlarımızı görmekten de uzaklaşıyoruz. İnsanlarımız adeta kendilerine mazeret üretmek için çaba sarf ediyorlar gibi görünüyorlar. Dili bilenlerin yazım dili öğrenmek konusundaki ilk mazeretleri şu: “Kiril alfabesi zor, Latin alfabesi olsa öğrenirdik.” Peki soruyorum: neredeyse bütün okullarımızda öğretildiği halde Türkiye’de kaç kişi İngilizce duyduğunu hatasız yazabilir? İkisi de Latin işaretlerini kullandığı halde Türkçe alfabe ile İngilizce alfabe arasındaki farkları ve İngilizce okuma yazmayı öğrenmek ne kadar zaman alıyor?
İlk okulda herhangi bir dilin alfabesini okumayı ve yazmayı öğrenmiş olan her yaştan insan Adıge alfabesini de çok kısa sürede öğrenebilmektedir. Adıge alfabesi mevcut teknolojiler ile de tam olarak uyumludur. Bugün Android işletim sistemi olan tüm telefonlarda Gboard klavye yazılımını tercih ettiğinizde direkt olarak Adıgece klavye seçebilir ve kullanabilirsiniz. Üstelik siz yazarken size doğrudan Adıgece kelime önerileri sunarak ta yardımcı olur. Windows ve MacOS.X işletim sistemleri için de, Yüksek Lisans tezim kapsamında hazırladığım ve bu bağlantıya tıklayarak indirebileceğiniz klavye yazılımı ihtiyacınızı karşılayacaktır. Elbette ilk başta seri bir şekilde okumanız veya yazmanız mümkün olmayacak. Bu da gayet doğal. Ama pratik yaptıkça kolaylaştığını da göreceksiniz. İlk okulda okuma fişleriyle uğraştıktan hemen sonra oturup klasik romanları okumamışsınızdır değil mi? Fakat okudukça okuma hızımız artarken yazdıkça da yazma hızımız ilerliyor. Yani tek yapmamız gereken dili kullanmaya çalışmamız.
Dili bilenler için yazım dilini öğrenmek, Anadolu’nun herhangi bir yerinden herhangi bir Türkçe şivesiyle okula başlayan bir çocuğun Türkçe yazım diline alışmasından farklı değil. Nasıl ki annesinden babasından bölgesel ağzı duymaya alışan çocuk öğretmeninin konuşmasını yadırgayabiliyorsa benzer şekilde sizin kulağınız da ses değişikliklerine ilk anda alışamayabilir. Farkındaysanız günlük hayatımızda konuştuğumuz Türkçeyi yazmıyoruz, yazarken yazım dilini kullanıyoruz. Birbirimizle konuşurken ise bulunduğumuz coğrafi bölgenin ağzı ile konuşuyoruz. Bu durum, yazarken resmi yazım dili kullanmamız gerekliliğini değiştirmiyor. Aynı durum Adıge dili için de geçerli. “Kurslarda bizim lehçe/şive öğretilse giderdim…” demek bahane uydurmaktan ve kendimizi kandırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Unutmayalım, dilimiz ve kültürümüz bizler yaşatabildiğimiz sürece yaşayacak. Eğer biz dilimizi kültürümüzü terk edersek arkasına sığınacak bir bahanemizin olması bizim suçumuzu ortadan kaldırmaz.
Bu yazıyı Adıgece yazmak isterdim. Ama o zaman düşüncelerimi ulaştırmak istediğim kesime ulaşamazdı. İtiraf edeyim, düşüncelerimi bu kadar iyi de ifade edemezdim muhtemelen. Çünkü 40 yaşından sonra Adıgece öğrenmiş bir kişi olarak hala anadil seviyesine ulaşmış bir dile sahip değilim. Ama Adıgece öğrenmeye başladıktan sonra Çerkes Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı alanında Türkiye’nin ilk Yüksek Lisans mezunları arasına girme şansına erişmiş ve şu an ailesinde günlük iletişim dili olarak Adıgece kullanmakta olan biriyim. Bu alanda imkanlarımın elverdiği ölçüde çalışmalar yapmaya da devam ediyorum. Bu nedenle herkesi Adıgece yazım dilini öğrenmeye davet ediyorum.
Gelecek 14 Mart’larda Adıge dilinde görüşmek, yazışmak dileğiyle… Esen kalın.
Nemerko M. Uğur Nemlioğlu
Нэмэрыкъо М. Ӏугъур